Bizim Büyük Vasatlığımız – 4

“Oğlum Behçet, sen bir medeniyetin iflası nedir, bilir misin?”

Ahmet Hamdi Tanpınar, Mahur Beste, sf. 118

Emeksiz kazanmanın yollarını arayarak başladığımız “Bizim Büyük Vasatlığımız” başlıklı yazı dizisine az gelişmiş değnekçiliğimizle devam edip müthiş inovatif fikrimiz olan köpek yalağı üretimi fikriyle emeği keşfetmiş ve evlerimizin önündeki kirli garajlardan bir vasatlık kültürünün doğuş ve yeniden üretiminin panoramasını çizmiştik. Bu süreçte katma değeri bulmuş, al satçılıktan ümidi kesip kapital nedir öğrenmiş ve en nihayetinde çektiğimiz vizyonsuzluk ızdırabının derinleşmiş ilgilerden yoksunluk semptomu olduğunu çıkarsamıştık.

Devam edegelen satırlardaysa bu yoksunluk semptomunun müsebbibi olarak aciliyet ve kolaycılık bağımlılığı olduğunu savunmuş, uzun ve kısa vade arasında yitip giden ömrümüze hayıflanmış; “sermayemiz kıt olmasaydı da okullarda tek eğlencemiz parke taşlar üzerinde sek sek oynamak olmayaydı bu illete düçar olur muyduk acaba?” diye sormadan da edememiştik.

İşte şimdi tam da bu noktadan, sermayenin kıtlığından yola çıkarak kilosu birkaç on bin dolar eden ürünleri neden üretemediğimiz, üretmek bir yana neden üretmeyi aklımızdan bile geçiremediğimiz sorusu üzerine düşüneceğiz.

Yazı dizisinin başından beri pek çok alanda vasat olduğumuzu vurgulamaya çalışıyorum. Bunu daha teknik ifade edecek olursak beşeri sermayemizin zayıf, eksik ve kusurlu olduğunu söylüyorum. Evet, bence esas nokta bu. Beşeri sermaye. Peki nedir beşeri sermaye?

Beşeri sermayenin tanımından başlayıp, beşeri sermayeyi oluşturan alt başlıkları Türkiye ve Dünya üzerinde teker teker inceleyip, Dünya’daki konumumuzu anlamaya çalışacağım.

Abone olarak yeni yazılardan haberdar olabilirsiniz 🙂

Beşerî sermaye, işgücünün sahip olduğu bilgi ve becerilerin toplamını ifade ediyormuş. Çeşitli araştırmalarsa eğitimli ve sağlıklı bireylerden oluşan toplumların hem sosyo-kültürel gelişimi hem de ekonomik büyümeyi hızlandırdığını; aynı zamanda mevcut kaynakların daha verimli kullanılmasına olanak sağladığını ortaya koymuş1.

Başka bir çalışmada ise beşerî sermaye ile ekonomik kalkınma arasında pozitif bir korelasyon saptanmış. Dahası, yazarın ifadesine göre; ihracat ile beşerî sermaye, beşerî sermaye ile sabit sermaye birikimi, ve sabit sermaye ile ekonomik büyüme arasında çift yönlü nedensellik ilişkisi bulunmayken; buna ek olarak, kısa vadede sabit sermaye birikiminden ihracata, ihracattan ekonomik büyümeye ve ekonomik büyümeden beşerî sermayeye doğru tek yönlü nedensellik ilişkileri gözlenmiş. Ayrıca beşeri sermayenin toplam faktör verimliliğini uyararak ekonomik büyümeye olumlu etkisi olduğu da gene aynı makalede gösterilmiş2.

Wikipedia’ya göre beşeri sermayenin temelde 6 tane ögesi varmış:

  1. Zeka
  2. Sağlık
  3. Öğrenim kalitesi
  4. Yabancı dil
  5. Sosyoekonomik çevre
  6. Duygusal zeka, yaratıcılık

Bunca girizgahtan sonra bahsi geçen ögeleri vasatlık ve beşeri sermaye bağlamında incelemeye başlayabiliriz.

Zeka

Zekadan başlayalım.

Araştırmalar 200 ülke arasında en yüksek IQ ortalamasının 106,48 ile Japonya’nın, en düşük IQ ortalamasınınsa 42.99 ile Nepal’in olduğu ortaya çıkarmış. Araştırmadan elde edilen verilere göre Dünya ortalaması 82,03 olarak hesaplanırken Türkiye’ninse 86,8 puanla vasatın %5 üzerinde olduğu görülmüş3.

Aha bu da grafiği. El emeği göz nuru.

IQ’dan sonra bir de PISA sonuçlarına bakalım. PISA, temel amacı ülkelerdeki 15 yaş grubu öğrencilerin okuma, matematik ve fen alanlarındaki bilgi ve becerilerini ölçmek ve bu bilgileri günlük yaşamda problem çözme bağlamında nasıl kullanabildiklerini değerlendirmek amacıyla 2000 yılından beri 3 yılda bir yapılan bir çalışma.

Türkiye’nin OECD ülkeleri arasında sıralamasını gösteren 2003 – 2022 yılları arasında yapılan 7 PISA testinin sonuçlarına aşağıdaki tablodan4 ulaşabilirsiniz.

Türkiye olarak katıldığımız toplam 20 değerlendirme kriterinde kendimize ancak son %20’lik dilim arasında yer bulabilmişiz. Yani OECD sıralamasında vasat bile değil, berbatız. Vasat olacak olsak %50’lerde falan olmamız gerekirdi.

Denilebilir ki OECD üyesi ülkeler zaten görece iyi durumda. Tüm dünyadaki durumumuz nedir? Tüm dünya değil ama PISA’nın yapıldığı 100 kadar ülkenin olduğu listeye göreyse sonuçlar şöyle:

Tabloya baktığımızda Türkiye’nin testin ilk yapıldığı 2003 yılından beri sıralamasını yükselttiğini görüyoruz. İlk yapıldığı 2003 yılında son %15 içindeyken, son yapıldığı 2022 yılında %50’yi bulmuş. Tabloya bir isim verecek olsam “Beterden vasata” derdim herhalde. Evet, 2022 sonuçlarına göre vasatız. Sevinelim.

Öğrenim kalitesi

PISA test sonuçları aynı zamanda öğrenim kalitesini ölçüyor. Tekrara düşmemek için burada vermiyorum verileri. Biz burada ortalama eğitim süresi üzerinden yani en temelden çıkarsamalarda bulunmaya çalışacağız.

Grafikte 1870 – 2020 yılları arasında bazı ülkelerin 15 – 64 yaş arasındaki nüfusunun ortalama eğitim süresi verilmiş. Bu grafiğe göre 15 – 64 yaş aralığında eğitim süresi ortalamamız 8,5 yılken Dünya ortalaması 8,8 yıl5. Yani ortalama eğitim süremiz Dünya’nın ortalama eğitim süresinin altında. Tabi verilere dair “Bizim genç nüfusumuz pek çok ülkeye göre fazla. 15 yaşındaki birisi maksimum 9 sene eğitim görmüş olacaktır. O sebepten bu grafik farklı şartlardaki ülkeleri aldatıcı bir şekilde kıyaslıyor” şeklinde bir itiraz gelebilir. Öncelikle bu sava bir bakımdan katıldığımı bir bakımdan da katılmadığımı söylemeliyim. Evet nüfusumuz dolayısıyla ortalamamız düşük çıkıyor. Ülkeyi kalkındıracak nüfus aktif nüfussa elbette onları kıyaslamak daha doğru olacaktır. O da 25 – 60 aralığı denebilir. Ama grafik zaten 10 sene sonraki beşeri sermayemiz hakkında bir şey söyleme gayesiyle oluşturulmamış. Grafik ülkelerin şu anki beşeri sermayeleri hakkında bir veri sunuyor bize. Kimler kimlerin sırtından geçiniyor buna dair bile bir bakış elde edebiliriz bu grafiğe bakarak.

Ama haydi sizin güzel hatırınız için Dünya Bankası verilerine6 de bakalım. Dünya bankası +25 yaş nüfusu kıyaslamış. Son ölçümü yaptıkları 2017 yılındaki verilere göreyse 25 yaşından büyük kişilerde eğitim süresi ortalamamız 8,17 yıl.

Yılda ortalama 0,15 puanlık artış göstermişiz. Bu durumda Dünya Bankası’nın eksik son 3 yıllık verisini farazi olarak yukarıdaki grafiğin son verisi olan 2020 yılına kadar taşırsak 2020 yılındaki 25 yaş üstü eğitim ortalamamız 8,67 yıl olacaktır. Yani 15 – 64 yaş nüfus kıyaslamasına göre ortalama eğitim süremiz 8,5 yıl iken +25 yaş verisine göre ortalama eğitim süremiz kabaca 8,67 yıl diyebiliriz. Arada ciddi bir fark yok gibi duruyor.

Eğitim süresi ortalamamız bu hızla artmaya da devam ederse 25 yaş üstü ortalama eğitim süremiz 2053 yılında 13,67 yıla çıkacak ve 30 sene sonra Güney Kore’nin bugünkü halini yakalayabileceğiz.

Grafiği daha kolay görebilmek için liste halinde de vermişler:

Her neyse, esasa gelelim. Ülkeleri rastgele seçtim. Komik olan şey ne biliyor musunuz? Bu grafiğe bakmadan önce ben de bilmiyordum. Eğitimde de neredeyse Dünya ortalamasındayız. Şaka gibi. Burada da vasat çıktık iyi mi?

Peki hocam hali hazırda okuyan kişilerin akademik yetilerini ölçen testlerde dünyada vasat, OECD’de berbat durumda olan bir ülkede, ortalama eğitim süresinin 8’in biraz üstünde olduğu bir ülkede neyin beşeri sermayesinden bahsedebiliriz?

Yabancı dil

Aşağıdaki grafikte AB’nin yaptığı yabancı dil yetkinliği araştırması görülmekte. Yabancı dil konuşamayanlar ve 1 – 3 dil arası konuşabilenler ülkelere göre yüzdesel olarak verilmiş7.

Türkiye’nin her 4 kıstasta da verisinin olduğu tek yıl 2007 olduğu için, AB ile 2007 yılımızı kıyaslayacağım.

AB’nin yaptığı araştırmaya göre 2007 yılında yabancı dil bilme ve bilmeme oranları aşağıdaki gibi:

Grafiğe göre AB ülkelerinde aşağı yukarı 3 kişiden ancak 1 kişi yabancı dil bilmezken bizde 3 kişiden 2’si yabancı dil bilmiyor. Yani cehalette AB’yi 2’ye katlamışız. 1 yabancı dil bilen oranımızsa AB’nin neredeyse yarısı. 2 ve 3 yabancı dil bilendeyse AB ile aramızdaki fark hesaplamanın gereksiz olduğu bir boyutta.

Sonuçların bulunduğu makalede de belirtildiği üzere Avrupa mensuplarının azımsanmayacak bir kısmı kendi ülkesinde yaşamıyor. Bir diğer durum pek çok ülkenin birkaç resmi dilinin olması. Diğer bir durum da bazı ülkelerde farklı lehçelerin mevcut olması… Gene apayrı bir durum da başka Avrupa ülkesi vatandaşıyla evliliğin de yaygın olması. Ve makalede bahsedilmeyen ama tahmin edilebilir bir diğer sebep de Avrupa dillerinin ortak aileden gelmesi ve birisini anadil düzeyinde bilen birisinin diğerini öğrenmesinin bizlere göre kolay olması. Bu gibi faktörler Avrupalıların neden yabancı dil bilme sayısının fazla olduğunu izah ediyor. Lakin bu araştırmada benim göstermek istediğim şey Türklerin yabancı dil öğrenme ya da öğretme becerisinin zayıf olması vs. değil. Ben burada mevcut bir durumu analiz etmeye çalışıyorum. O veya bu sebepten bu adamlar birden fazla dil biliyor ve biz bilmiyoruz. Neticede fazla dil bilmenin faydalarından mahrum kalıyoruz. Bu da bizi bu alanda yetersiz yapıyor.

Yabancı dil bilgisine dair dünya verisini bulamadım maalesef.

Sosyoekonomik çevre

Bu başlık altında içerisinde bulunduğumuz ekonomik vasatı incelemek istiyorum. Sosyoekonomik başlığının sosyal kısmı şimdilik geri dursun.

Burak Su’nun Türkiye’yi hiç fabrika açmadan Dünya’nın en büyük 15. ekonomisi yapabilir miyiz?8 başlıklı yazısında hoşuma giden bir analiz vardı. Kendisi ülkelerin dünya ekonomisine katkılarıyla nüfuslarının Dünya nüfusuna oranına bakmış. Bunu yaparken 1 birim nüfusun dünya ekonomisine kaç birim katkı yaptığını bulmayı hedeflemiş. Yaptığı analize göre 1 Amerikalının ekonomiye katkısı 6 birim iken, 1 Çinlininki 1 birim, 1 Hintlininki 0,2 birim. Türkiye’ye geldiğimizdeyse Dünya ekonomisine katkımız %1. Nüfusumuz da Dünya’nın %1’ini oluşturuyor. Yani ekonomiye katkımız 1’e 1. Çin’le aynıyız.

Bu yöntemi kendimce revize edip aktarmak istiyorum.

Elbette ekonomi tarihçileri bu tarihleri daha iyi okuyacaktır lakin gördüğümüz kadarıyla grafiğe kabaca baktığımızda şunları söyleyebiliriz: Kişi başı ortalama gelirde Dünya ile hemen her zaman paralel gitmişiz. Ülkenin 1969-71, 1980-82, 1999-2001, 2016 yıllarında yaşadığı darbe ve ekonomik kriz gibi durumlardaysa Dünya ortalamasından negatif ayrışmışız.

Dünya ortalamasından ilk defa pozitif ayrıştığımız yılsa 2005. 2005’ten 2016’ya kadarki süreçte dünya ortalamasının üzerinde seyretmişiz.

Bugüne kadar dünya ortalamasının en altında olduğumuz sene 0,45 kat ile 1994 iken, en yukarısında olduğumuz sene 1,17 kat ile 2013 yılı. Yani bugüne kadar dünya ortalamasını en fazla %17 geçebilmişiz. En dibinde olduğumuz seneyse dünya ortalamasının yarısına bile ulaşamamışız.

Bu da grafiğin bir başka gösterimi.

Bu da OECD ülkeleriyle aramızdaki uçurum:

OECD ülkeleri her ne yaptıysa her zaman dünya ortalamasının üzerinde olsalar da 70’li yıllardan itibaren dünya ortalamasından logaritmik ayrışmış. Ve bugün OECD bizim 4 katımızdan daha fazla bir ortalama gelire sahip.

Abone olarak yeni yazılardan haberdar olabilirsiniz 🙂

Sonuç

Yukarıdaki birkaç gafiğe bakarak elimizdeki malzemeyi net bir şekilde görebiliyoruz. Yazıda duygusal zeka – yaratıcılık ve sağlık verilerini kıyaslayıp değerlendiremedim. Yazının eksiklerinden birisi budur. Ama eldeki verilere göre yine de varabileceğimiz bazı kanaatler yok değil.

IQ ve PISA testlerinde dünyada vasatı, OECD ülkeleri arasında berbatı oynuyoruz. Ortalama eğitim süresindeyse pek çok ülkenin bir hayli gerisindeyiz. Ülkemizin ortalaması ilkokul mezunu. Ülkenin 3/4’ü yabancı dil bilmiyor. Kişi başına düşen ortalama gelirde 60 yıldır sadece 10 sene boyunca vasatı temsil edebilmişiz, geri kalan 50 yılda ortalamanın da altındayız. OECD ülkeleriyleyse aramızda ancak logaritmik ölçekle değerlendirilebilecek makas oluşmuş… Yani hem milletten daha az eğitimliyiz, hem milletten daha cahiliz hem de milletten daha fakiriz.

Peki bunun sebepleri ne? Önceki satırlarda atıf yaptığım bir makaleye göre ekonomik büyüme beşeri sermayeyi beşeri sermaye de ekonomik büyümeyi tetikliyordu. Bizim beşeri sermayemiz görüldüğü üzere zayıf. Neticede ekonomimiz de zayıf kalıyor. Ve tam tersi… Hiçbir alanda dünyadan pozitif ayrışamamışız. Sürüyle beraber ortadan ortadan yürümüşüz. Neticede ekonomik ve kültürel anlamda fark yaratan herhangi bir çıkış yapamamışız. Yapılan çıkışlar da bu ortama rağmen yapılabilmiş. Peki çözüm nedir? Çözüm: beşeri sermayeyi ve ekonomiyi iyileştirmek. Sırrı verdim. Dağılabiliriz.

Yazıda atıf yaptığım Burak Su, ekonomiyi iyileştirmenin görece masrafsız yolu olarak markalaşmayı öneriyordu. Marka değerimizi artırarak pazar payımızı artıralım ve gelirimiz artsın diyordu özet olarak. Bu bir çözüm mü? Çözüm gibi dursa da ben bu beşeri sermayeyle bahsi geçen markalaşmanın yapılamayacağı kanaatindeyim. Yapılsa da ancak bu beşeri sermayeye rağmen yapılabilir.

Bunca zamandır dünyaca ünlü markamız bir THY vardı, son zamanlarda silah sanayiinde de birkaç marka çıktı. Yani sınırlı sayıda markamız var ve onlar da devlet zoruyla büyümüş durumda. Onun dışında bireysel girişimlerde böylesi bir başarıyı beklemek beyhude ve nihayetsiz bir bekleyiş gibi geliyor bana. Çünkü bu yazı dizisi boyunca bunu yazdım zaten. Hal böyleyken bunca vasatlık arasında nasıl olur da katma değerli bir ürün üretilebilir? Hadi diyelim delinin birisi değer yaratmaya niyetlendi, bunca vasat insan bu değerin değerini bilir mi? Destek olur mu? Destek olmasını geçtik, köstek olmaktan vazgeçer mi? Sanmam.

Yazının en başında ilk yazıya atıf yapmıştım. Biraz parası olan inşaat yapıyor. Neden? Abi adam manyak mı fabrika kursun? Kur almış başını gitmiş, girdisi belli değil çıktısı değil. Yarın darbe mi olacak, hazretleri fabrikaya kayyum mu atayacak, fabrika yapmak için aldığın arsa ilçe başkanlarına sakal bırakmadığın için imara mı kapatılacak..? Hangi bir sorunla uğraşacaksın? Benim 10 milyon dolarım olsa yarını belirsiz ülkede fabrika mı kurarım villa mı yaparım? Muhtemelen villa yaparım. Ya da birkaçını İsviçre’ye aktarır, kalanıyla villa yaparım.

Bu işin kısmen benim elimde olan kısmı. Bir de elimde olmayan kısmı var. Abi ülkede elini sallasan ilkokul mezunu adama çarpıyorsun. Milyonlarca insan ömründe 1 kez olsun sinemaya girmemiş. Okuma oranları fena değil deniyor ama okunan eserlerin ekserisi ucuz kurgu eserler… Youtube’da en çok izlenen videoların salak saçma komiklik yapılan videolar. Hiç kimse yaptığı herhangi bir şeyi sonuna kadar götürememiş, en ufak bir hobi edinememiş. Ülkemiz dünya ortalamasında olduğu gibi vatandaşlar da kendisini sürüden ayıracak niteliklerden yoksun. Zaten vatandaş yoksun olduğu için ülke yoksun. Bu dediğim şeyleri yapmak için sürüden ayrılman ve kurda kapılmaman gerekiyor. Bizde sürüden ayrılabilenleriyse kurt kapmış. Ya ne olacağıdı???

Peki gelelim sana ey kıymetli okur;

Yıllarca Erdoğan’a diktatör deyip bugün CHP kimi koysa koyun gibi oy veren, İYİP aday çıkartıyor diye kuduran, demokrat dede diye çapsızın birisini başımıza bela edip hala koltuğunda oturtmak isteyen ve savunan sen; kendini eleştirdiklerinden farklı mı sanıyorsun?

Ya da sen sevgili okur;

Yıllarca mağduruz diye zırlayıp gücü eline aldığında anayasanın anasını belleyip hoşunuza gitmeyen herkesi terörist ilan eden, özgürlük nedir hiç öğrenmemiş ve tatmamış, hürriyet nedir duymamış, her eleştiriyi saldırı ve ihanet sanan, farklı düşünmeyi hainlik sayan sen; kendini olur olmadık yerlerde saygı duruşuna geçip kendi kutsallarını ilan eden taklitçilerden farklı mı sanıyorsun?

Aga ne alaka şimdi CHP, ne alaka AKP deme. Bizim insan problemimiz var. Günlük hayatta karşılaştığımız pek çok unsurun sebebi iflas etmiş medeniyetimiz prematür insanlarıdır. Beşeri sermayemiz düzgün olaydı siyasetimiz de düzgün olacaktı.

Hasılı kelam, bu yazıyı okuyorsun diye sen her kimsen kendini farklı zannetme. Sen ağa ben ağa bu ineği kim sağa?

Abone olarak yeni yazılardan haberdar olabilirsiniz 🙂

M. Batuhan Şahin

02.02.2024

Kaynakça:

  1. https://ms.hmb.gov.tr/uploads/2019/09/165-12.pdf ↩︎
  2. https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/66628 ↩︎
  3. https://worldpopulationreview.com/country-rankings/average-iq-by-country ↩︎
  4. https://pisadataexplorer.oecd.org/ ↩︎
  5. https://ourworldindata.org/grapher/mean-years-of-schooling-long-run?tab=chart&country=OWID_WRL~TUR~USA~GBR~SWE~IRN~EGY~CHN~JPN~KOR~RUS ↩︎
  6. https://databank.worldbank.org/ ↩︎
  7. https://ec.europa.eu/eurostat/statistics-explained/SEPDF/cache/44913.pdf ↩︎
  8. https://www.buraksu.com/p/hic-fabrika-acmadan-turkiyeyi-dunyann ↩︎
  9. https://databank.worldbank.org/ ↩︎

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir