Geçtimiz günlerde izlediğim O da bir şey mi? filmi Türkiye, Bulgaristan, Romanya ortak yapımı. Şubat ayında Rotterdam’da, Nisan’da İstanbul Film Festivali’nde gösterilmiş. Ödüller almış vs. Detaylar için dipnota1 başvurabilirsiniz. Fragmanlarıysa aşağıya bırakıyorum.
Timuçin Esen ve İpek Bilgin benim tanıdığım isimlerden. Yönetmeni ve senaristi Pelin Esmer. İzlediğim ilk filmiydi; peşinen ifade edeyim, diğer filmlerine de bakacağım inşallah. Tarzını sevdim.

Filmin konusu aşağı yukarı şöyle: Bir yönetmen var; dağınık ve savruk bir hayatı var. Film festivali için Söke’ye gidiyor. Orada tanışıklıklar vs. Güzel anlatım, değil mi? 🙂 Filmin ne anlattığını her yerde bulabilirsiniz; filmin bana ne hissettirdiğiniyse ancak dünyanın en iyi blog sitesinde bulabilirsiniz. Buyurunuz efendim:
Abone olarak yeni yazılardan haberdar olabilirsiniz:
Film boyunca farklı karakterlerin ağzından sık sık “Kim istediği hayatı yaşıyor ki?” sorusunu duyuyor ve film süresince bunu hissediyoruz. Kiminin darmadağın hayatı, kiminin nispeten düzenli hayatı var; ama kimse istediği hayatı yaşamıyor. İnsan hep aradığına uzak kalıyor.
Kimi kendi hayatının başrolünde, kimineyse ancak figüranlık düşmüş hayat oyununda. Ama herkesin diğerinin hayatına karşı bir iddiası var: “O da bir şey mi?”
Filmi beraber izlediğimiz arkadaşımın2 güzel bir tespiti vardı: “Abi, ne biçim olay; filmde her şey darmadağınık. Adamın valizi bile sıkış tıkış; öyle valiz gördün mü sen hiç?”
Evet, filmde her şey darmadağınıktı gerçekten; ama en çok da Timuçin Esen’in valizleri. 😀
Filmin ilk yarısı biraz ağır akıyor. İkinci yarıda olaylar biraz daha bağlanıyor; ama bağlanıyor dediğime bakmayın, bağ da dağınık. 🙂
Filmdeki oyunculuklar çok iyi değildi bence. Timuçin başka; reis tek başına götürmüş desem yeridir. Başrol “Aliye”yi canlandıran Merve Asiye Özgür’ün oyunculuğu hakkındaysa olumsuz düşünüyordum, ta ki ikinci yarıdaki otel odası sahnesine kadar. Kusursuz bir performanstı bence. Oyuncumuzun yolu açık olsun.
Film boyunca birden çok hikâye ve film konu ediliyor. Burası da dağınık. 🙂 Hele anlatıcı, en tuhafı. Ama yanlış anlaşılmasın; dağınıklık ve tuhaflık son derece özenli ve yerinde ayarlanmış. Bunca kaybolmuş talan başka türlü anlatılabilir miydi, bilmiyorum. Film aslında hepimizin hayatının içindeki ya da etrafındaki hikâyelerden oluşuyor; ama başarısı şu ki, bunu ince ve sanatkârane bir bakışla izleyiciye sunabilmiş. Takdir edilesi.

Film biraz ağır ilerliyor. Konu herkese hitap eder mi, bilmem. Dram deyince zaten insanların bir kısmı geri çekiliyor. Gerçi ben “dramlık” bir şey görmedim; bildiğimiz, alıştığımız şeylerdi hepsi. :DD Her neyse, gündelik hayatlarını yaşayan sıradan insanların bildik dramlarına dair abartısız ve ajitasyonsuz bir bakış atmak isterseniz, kendinizden de bir şeyler bulabileceğinizi iddia ettiğim bu filme başvurabilirsiniz. O da bir şey mi?
Abone olarak yeni yazılardan haberdar olabilirsiniz:
Bir yanıt yazın